Kadınların şarkıları nöbetçilerden birini duygulandırmıştı. Adam bir gece onlara, pencerelerine koysunlar diye teneke kon serve kutusu içinde üç karanfil getirdi. Bir başka seferinde Ana Diaz'a tutuklulardan birinin çamaşırlarını yıkayıp hücresini te mizlemek için bir gönüllü aradığını söyledi. Onu Andres'in yanı na götürdü ve ikisini birkaç dakika başbaşa bıraktı. Ana Diaz hücresine bambaşka bir kadın olarak döndü. Bu mutluluk büyü sünü bozmamak için Alba onunla konuşmayı bile göze alamadı. Günlerden bir gün Albay Garda Alba'yı bir aşık gibi okşa dığını, ona çiftlikteki çocukluğundan söz etmeye başladığını algı layarak şaşaladı: Onun. kolalı önlükler içinde, yeşil saçları pırıl pırıl, dedesiyle el ele gezindiğine baktıkça, kendisi çamurlar için de yalınayak, günün birinde bu kıza kibirinin bedelini ödeteceği ne, kendi piç yazgısının öcünü alacağına yeminler ederdi. Gelge lelim tiksinti ve soğuktan ürpererek çırılçıplak, kaskatı duran Al ba aslında orada yoktu; onu ne işitebiliyor ne de okşayışlarını hissediyordu. Gene de ona işkence etmek hevesinde beliren bu küçük çatlak albayın kafasında bir tehlike çanı çaldırdı. Garda kızın 'tabutluğa' atılmasını emretti ve öfkeden kudurarak onu unutmaya karar verdi. Tabutluk karanlık, havasız, buz gibi bir mezarı andıran, ufa cık, her yanı kapalı bir hücreydi. İşkence evinde bunlardan altı tane vardı; boş bir su deposunun içine özel olarak yaptırmışlardı. Görece kısa süreler için kullanılıyorlardı, çünkü hiç kimse bu hücrelere fazla dayanamaz, bilemediniz birkaç gün sonra zihni dağılmaya -bilincini yitirmeye, sözlerin anlamlarını ve zaman duyusunu unutmayadaha doğrusu, ölmeye başlardı. Ufak te fekliğine karşın içinde ayağa kalkamadığı hatta oturmadığı tabut luğunda büzülüp duran Alba ilk önceleri deliliği kendinden uzak tutmayı başardı. Şimdi tek başına kalmıştı ya Ana Diaz'ı nasıl ge reksediğini anlıyordu. Uzaklardan belli belirsiz bir tıkırtı duyar gibi oldu, başka bir hücreden biri şifreli mesajlar yolluyormuş gi bi, ama çok geçmeden dikkatini buna vermez oldu, çünkü ileti şim kurmak için yapılacak çabaların tümden boşuna olduğunu anlamıştı. Bu eziyete bir an önce ve temelli son vermeyi kararlaş tırarak direnmekten vazgeçti. Yemek yemeyi bıraktı, ancak me calsizliğine dayanamadığı zaman bir yudum su içiyordu. Soluk almamaya, kıpırdamamaya çalışarak dört gözl_e ölümün yolunu" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar