Seraye

Seraye

27 Eylül 2006

SELİM FERAT 


“Savaş ve barış gibi bir davadır bizim diyarların davası!”


Kürtler kan kustuklarında, barıştan bahsederler...


Ovalarına burukluk, vadilerine ağıtların döşendiği o diyarları nasıl anlayabilirsiniz ki?


Kürtlerin yaşadıkları tabiatın buruk görüntüsü var, sedasını ise Qasımo’da duydum.


Kürtlerin dünyasına musallat olmuş eziklik duygusundan kurtuluşun nağmelerinin saklı olduğu bir şahesere tanık oldum.


Serayê’yi dinledikten sonra, dünya eskisi gibi değildi artık.


Serayê’nin ritmiyle sarhoş, sırtlanlara yasak o coğrafyada, süzülüşünün sınır tanımadığı, adressiz bir kelebeğin kanatlarında, yurt aradım.


Serayê’yi bizimle tanıştırarak ortalıktan kaybolan sesin sahibi bizi, Serhat’ın sert tabiatına savurarak, şefkat ve gurur yüklü müziğin şifresinde saklı duran bir kadına aşık etti: SERAYÊ


Serayê’ye aşık olanların tek bir kaderi var: Beklemek!


Bekleyeceksiniz, ama nasıl?


Serayê’ye o kadar uzak bir diyarda ki!


Müziğin umutla başladığı bu parçanın hiç bir anında hüzün bulamayan dinleyici, “Serayê” albümünün ikinci şarkısı “Qasımo”ya sığınma gibi bir gücü yakalayamaz artık.


Eğer Qasimo’yu dinlemişseniz, içinizde buruk bir yara açılmışsa, Bir annenin kuzusu yerine koyduğu yüreği Qasımo için dünyayı kavuracak kadar, söz biriktirmiş ve baharın bile neden erken geldiğinden şikayetçiyse, O zaman sizin Qasımo’ya geri dönmeniz mümkün değil.


Qasımo’nun müziğinin gölgesinde, Serhat’ın sarp dağlarına doğru süzülerek yol alan atın sırtındaki yiğidin, yaralı bedeniyle karşılaştığınızda, yüreğinizdeki “Ax!” sizi geri dönüşü olmayan bir serüvene sürüklemişse ve bu melodinin son sözleri bir tutam müzikte, “Qasımo menal!” ile kavrulmuşsa, kalbiniz artık eskisi gibi atmayacaktır.


Eğer bir annenin ağıtının bile “imdat” dilediğini duymuşsanız, eğer çaresizse bir anne ve Meyro’nun Qasımo’sunun derinleşen yarasına merhem bulamıyorsa, o zaman sizin tek bir çareniz var: SERAYÊ.


Qasımo’dan sonraki durağınız, kaçınılmaz olarak Serayê’dir.


Serayê’ye ulaşmayı beklemek; ya da Qasımo’yu Serayê ile buluşturmanız sizi beklemekten kuratarabiliyor.


Bu müzikte hem yıkıntı, hem de kurtuluş var!


Mamed Axa’nın Serayê’si’nin dostu olmak isteyen, evinin yıkılmasına, kılıcının bükülmesine rıza gösterendir.


Mertebesi yükseklerin yer aldığı bir cemaatte Serayê’ni dostu olmakla övünen birinin gururu yüksektir, sevinci onu kanatlandırıp diyardan diyara uçuracak kadar diri bir maceradır artık. Serayê’nin dostu olan adamın başı, diktir.


Serhat’ta sonbaharın geldiği bir sabah vakti, Serayê’yi kaybeden yiğit bir adam, kin duymayacak kadar tapıyorsa ona;


Serayê’nin sözlerinin ustası Şakiro ise ve eğer Şakiro bu sözleri halktan edinmiş, sonunda, Serayê albümünde Serayê, size duygu sisteminizin alışık olmadığı bir müzik darbesi yaşatıyorsa;


Eğer Serhat’ı tanımıyorsanız;


Serayê’yi hiç duymamışsanız;


Baharla, güzü birbirinden ayıracak ritmlerin gölgesinde, yüreğinizle yalnız kalmak istiyor, bir yanınızı acılar dünyasının nağmelerine sarılı Qasımo sarmışsa;


Ve eğer dinlediğinizde, beyninizin o ana kadar, Serayê’nin kudretinden bihaber oldukları için, çalışmayan hücrelerini duygu krizine sokacak, o bilmediğimiz sevgi felaketi Serayê ile tanışmışsanız…


O zaman sizin de Serayê’den kurtuluşunuz yok. Yüreğiniz bir melodi yumağı gibidir. Yürüyemeyecekseniz, avuçlarınızdan sıyrılıp yere çakılacak bir yürek taşıyorsunuz. Bu melodisiz yaşam olmayacak artık.


Artık “Savaş ve barış gibi bir davadır bizim diyarların davası!”na sevdalısınız. Zor spas Delîl Dîlanar!!!


Selimferat@aol.com


Yorum Gönder

0 Yorumlar