İNKILAP TARİHİ KİTABI YORUMLARI – 1 -
İlk ünitemizde, devletlerin neden ve nasıl oluştuklarını gördük. Yeniçağ
ortalarına kadar devletlerin başında bulunan ve hukuk düzenini kurup yürüten
kişilerin bu güçlerini dinden aldıklarını da söyledik. Devlet gücünün bu biçimde
algılanışı evrensel bir tarih gerçeğidir. Dünyanın en eski uluslarından biri olan
Türkler de pek çok ülkede kurdukları devletleri inandıkları dinlerin esaslarına
dayandırmışlardı.
İslâm dinini kabul etmeden önce Ortaasya’da yaşayan Türkler, İsa’nın
doğumundan bin yıl kadar önce güçlü devletler kurmuşlardı. Buyruklarındaki çeşitli
ve çoğu akraba kavimlerden oluşan kabileleri birleştiren Türkler, oluşturdukları
devletlerin başına “hakan” veya “kağan” adını verdikleri birini geçiriyorlardı. Eski
Türk dinsel inanışına göre kağan ailesine “Gök Tanrı” egemenlik, yani devleti
yönetme, buyurma yetkisini vermişti.
Böyle bir yetkinin bilimsel açıklaması yapılabilir mi?
Gök Tanrı’nın kağan ailesine egemenlik gücü vermesi bir inançtı. Aslında kağan
ailesi mevcut Türk boylarının en güçlüsünün yöneticisi konumunda olan bir ögeydi.
İşte Türkler -o çağın bütün devletlerinde olduğu gibi- kağanın yönetim gücünü
kamu vicdanında geçerli kılabilmek için bu yola başvurmuşlardı. Gök Tanrı
egemenlik gücünü kağan ailesine verdiği için, o aile içindeki bütün erkeklerin
devleti yönetme hakları vardı. Bu bakımdan aile içinden kimin kağan seçileceğini
boyların şefleri saptarlardı. Kağan seçilen prens, ülkenin yönetimini, kendisi gibi
egemenlik hakkına sahip diğer kardeşleri ve yeğenleri ile birlikte yürütürdü. Bundan
dolayı Türklerin kurdukları devletler kısa sürede parçalanabilirdi; buna karşılık bu
devletler çok büyük alanlarda genişledikleri için Türklüğün yayılmasını
kolaylaştırıyorlardı.
Ortaasya’da yarı göçebe kabileler birliği biçiminde gelişen Türk devletleri dinamik
yapılı idiler. Toplum çok hareketli idi. Bu hareketlilik içinde kadınlar da pek çok işi
erkeklerle birlikte görüyorlardı. Gerçi kağan olamazdı kadınlar; ama kabile şeflerini
temsil ederek, kağan seçimine katılabilirlerdi. Kağan yanında hep “hatun” denilen
eşini tutar, elçiler bile birlikte karşılanırdı.
Kaynak : Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi Açıköğretim kitabı 1. bölümü / 2. ünite ; Yazar : Prof . Dr. Ahmet Mumcu
Yorum :
Devletler !... Devletler nasıl oluşur acaba ? Toplumsal bir uzlaşıyla tabii ki … Uzlaşı olmadan ulus olunmaz ki devlet olabilsin ? ! … Tarihin ilk dönemlerinden beri devletlerde bir uzlaşı arayışı olmuştur demek yanlış olmazdı sanırım . Devletin üç öğesi vardır :
1. Ülke
2. Millet
3. Egemenlik
Tabii bu öğeler içerisinde uzlaşıya yer vermek de gereklidir , değil mi ? Her öğede bir uzlaşı kavramı mutlaka bulunmaktadır . Şöyle düşünelim ; devlet kuruldu diyelim ; bu konuda çekişmeler devam ederse o devlet uzun ömürlü olamaz . İlk dönem Türk devletlerinde devletin egemenlik öğesinin kaynağı “ tanrı “ dır . Ya da “ Gök Tanrı “ dır . Egemenliği kağan ailesine o vermektedir . Kağan ailesinin içinde boy beyleri devleti yönetecek kişiyi seçmektedir . İlk dönem Türk devletleri bu tarz bir yönetim içerisinde yönetilmişlerdi . Toplum bunu kabul etmişti . Aslında bu güne göre yanlış olan tanrı kaynaklı egemenlik o gün için doğruydu . Çünkü uzlaşı bu temel üzerinde sağlanıyordu .
Devletin yönetilmesinde kağanın kardeşleri de söz sahibi idiler . Bu , ne demektir ? Bu , şu demektir ; Devleti kağan idare edemezse kardeşler devlet yönetimine karışma hakkına sahiptiler . Mesela kağan ; devleti idarede bir hata yapmış olsun ; hemen kardeşler yönetimi ellerine geçirmeye çalışırlardı .
Devleti yönetmek birazcık sabır ister . İlk hatada devlet yönetiminin el değiştirmesi bu günkü şu duruma benzemektedir : Türkiye ‘ de referandumla kabul edilmeden önce genel seçimler 5 senede bir yapılırdı . Ancak 1982 anayasasından beri bunun böyle devam ettiğini gören kişi azdır kanaatindeyim . “ Seçim ekonomisi “ kavramı işte sabırsız iktidar ve muhalefet partilerinden ötürü 4 senede bir hortlamaktaydı . Devlet yönetiminde istikrar sağlanamazsa boşuna seçim yapmaya gerek yok demektir . İşte yap boz mantığı ile devletin yönetilmesi eski Türklerde de bu günkü yönetimde de karışıklığa neden olan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktaydı .
Devleti yöneten kağanın kardeşlerini katline cevaz vermesi Osmanlı ‘ da Fatih kanunnamesi ile geçerlilik kazanmış bir durumdur . Demek ki Fatih , “ Başka çare yok ! “ diye düşünmüş olacak ki bu giden istikrarsızlığa son verme girişiminde bulunmuş sonuçta .
İster Gök tanrı egemenliği versin ister millet versin en sonunda “ uzlaşı “ kavramıyla karşı karşıyayız demektir . Burada şunu söylüyorum ister ülke , ister millet olma isterse egemenliğin verilmesi konularında olsun bir konsensüs sağlanmadan bir devlet yönetilemez . O zamanın şartları altında gök tanrı egemenliği veriyordu . Bu gün de millet veriyor . Ama zihinlerde bir anlaşma ortamı yaratılmazsa hiçbir seçim kâr etmez . Örneğin İran ‘ da bu yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri . Seçime hile karıştırıldığı iddiası ortaya atıldı . Ve bu iddia kabul görmeyince ortalık toz duman oldu . Demek ki demokrasiye inanmak ve bu günün şartları altında bunun kabul edilmesi devlette istikrarın temel şartıdır .
Devletin yönetilmesinde kadınlara da iş düşmektedir . İlk Türk devletlerinde kadın , “ hatun “ olarak yönetime katılabiliyordu . Hatun , kağanın eşi demektir . Yani devletin başı yetkisi olmasa bile kadın , gerek elçilerin karşılanmasında gerekse seçimlerde devlette aktif rol alabilmekteydi . Bu günün kadınının Avrupa devletlerinde aktif siyasi rolü Türkiye ‘ de fazla yoktur . TC. tarihinde ilk kez bir kadın Milli Eğitim Bakanı olarak Nimet Çubukçu iş başına gelmiştir . Böyle güzel örneklerin çoğalması en büyük arzumdur .
03/07/09
E – postam : dussunce@yahoo.com
Yazan : Tarık Tümlü .
0 Yorumlar