İnkılapların Aydınlanma Çağı içerisindeki görünümü

Ana konu : İnkılapların Aydınlanma Çağı içerisindeki görünümü

İçerikte hangi konular var ? :  İnkılapların oluşum mantığı , devletlerin yaşam süreçleri , ihtilal ve inkılap kavramlarının ilişkisi , Türk devriminin siyasi oluşum şekli , Avrupa ‘ nın Aydınlanma Çağı ‘ na girişi

İNKILAP TARİHİNE BİR ADIM

Evet , yeni bir konuyla daha karşınızdayım …

Devrimin varlığını kavramak için sosyal olaylara bakmamız gerekebilir … Ama sosyal yaşamın anlamını açıklamak bu iş için bir adım olacaktır .
Sosyal yaşam , insanoğlunun varlığını sürdürmesi için bir gereksinimdir . İnsanın sosyal bir canlı olması onun konuşabilmesi ve düşünebilmesi yönleriyle diğer canlılardan ayrılması sayesinde olur .

Konuşmak , düşündüğünü ve hissettiğini ifade edebilmektir . Hiçbir canlıya nasip olmayan bu özellik , insanın simge yapma ve kullanma becerisinden kaynaklanır . Diğer canlılar tıslayarak , havlayarak , görüntüsünü değiştirerek veya benzeri şekillerde iletişim kurarlar . Ancak simge yapma sadece insanda olan bir özelliktir . Arap alfabesi , Çin alfabesi , logaritma dili ( mesela log 10 = 1 diyebilmek gibi ) gibi bütün diller işte bu söz konusu olan simgesel beceriyi göstermektedir . Mesela sin 30 = ½  , cos 30 = √ 3 / 2 , Arap alfabesindeki “ “ ( lamelif ) simgesi gibi simgesel durumlar hep bahsedilen konuyu pekiştirmektedir .
Canlılar içerisinde yalnızca insanlar konuşurlar . Belki bazen el kol hareketleriyle olur bu … Ama hep olan bir şeydir . Düşünme ise birazcık farklı bir durumdur . Bu da insana has bir özelliktir . “ sin 30 = ½  “denklemini bulan insan zihni ve düşüncesidir . Bir maymuna belki insana has bazı yetenekler kazandırabilirsiniz ama mesela bir maymun , Leonardo da Vinci hakkında onun resimlerinin güzel olup olmadığını söyleyebilir mi ? Bunu bir makaleyle ya da bir panel düzenleyerek açıklayabilir mi ? Buna bakarak denilebilir ki insan zihnini yüceltmek  elbette bir gereksinimdir .
İnsan ne zaman ortaya çıktı ? Şimdi bunu irdeleyelim .
İnsan , kökeni aydınlatılamamış bir canlıdır . Bir dinazorun tarihini arkeologların çalışmaları sayesinde öğrenebiliyoruz  ama maalesef insanın kökenini ne arkeologlar , ne etnologlar ne de antropologlar kesin olarak ortaya koyabilmişlerdir . Birtakım bulgular olmakla birlikte bu konu kesinliğe ulaşamamıştır . Belki şöyle denilebilir ; milyonlarca yıl önce insanın ataları belirdi . Bu , evrimci görüşe göre insansı maymunlar idi . Bir ailenin , arkasından kabile ve devletin oluştuğu görüşü ise tamamen bir varsayımdır . Ailede baba ve anne belirdi . Baba , ev ihtiyaçları ve savunma ile ilgileniyor ; anne ise eve ve çocuklara bakıyordu . Aileden önce her şey kolektif idi . Aslında bu söylenenler bir uyumlu sosyal yapı için geçerli olabilir . Ancak insanın bu yolla yaşamını sürdürmesi pek mümkün değildir . Çünkü insan , birey olma düşüncesini taşımadan bir mesleği icra edemez . İnsanlar eğer ki kolektif yaşadılarsa iş bölümü nasıl sağlanabildi ? Birey olma düşüncesi doğmadıysa insanın ,  bitkilerin tozlaşmayla üremesi gibi bir durumda olması söz konusu olmaz mı ? Ayrıca hukuk , basit ve kolektif yaşayan bir topluma nasıl egemen olabilir ? Devlet , belli bir kültür düzeyine gelmiş toplumların eriştiği bir aşamadır . Ancak düşünen bir varlığın , bu günkü düzeye göre ilkel fakat maymunlara göre modern bir yaşam sürmesi söz konusu değil midir ?  Aileler , daha sonra kabilelere dönüştüler . Kendi gücünü kabul ettiren kişi o zaman için şef sayılıyordu . Ve daha ileriki bir aşamaya gelindiğinde devlet ortaya çıktı . Burada itiraz ettiğim nokta açıktır : İnsan , evrensel haklara sahip olabilmek ve hakkını koruyabilmek için hukuka , bir sistemli yaşayışa muhtaçtır . Kolektif yaşayan bir toplumda bunlardan bahsedemezsiniz . Bu ise insani değerlere uygun düşmez . Devlette şefler kendi kurallarını koyarlardı . Yani seçilme olayı ortada yoktu . Yunanlıların site devletlerinde – polislerde -  demokrasiyi basit tarzda yaşayanların olduğu kabul ediliyor . Fakat egemenliği dine dayandırma olgusunu da açımlamak gereklidir . Evet , belki % 90 din kuralları vardı . Romalılarda , Yunanlılarda , Mısırlılarda bu , vardı . Ama hepsini aynı kefeye koymanın doğru olmadığını söyleyebilirim . İçerisinde demokrasiyi savunanlar yok muydu ? Belki basit bir şekildeydi ama mesela Hz. Peygamber , kurduğu din devletinde hiçbir görüşünü tek başına belirlemiyordu . Bir olayda daima yakınlarına ve arkadaşlarına danışarak hareket ediyordu . Bu , Kur ‘ an ‘ da da yazan bir olgudur . Bir din devletinde danışma ve iş birliği anlayışının olması bu günkü demokrasinin basit de olsa bir örneği değil midir ? Burada şunu eklemek isterim ; dogmatik kalıplar içerisinde devlet yönetilemez . Kemal Atatürk ‘ ün dediği şey çok açıktır : “ Hayatta en gerçek yol gösterici şey bilimdir . “ İnsan , tartışmalı ; fikir düzeyini yükseltmelidir . Devlet , ancak akıl ve bilimle yönetilmelidir . Din bilginleri sınıfının yönettiği bir anlayış laiklikle uyuşamaz . Benim söylemek istediğim şey açıkça şudur : Tarihte demokrasi örnekleri görülmemiş değildir . En ulvi anlayışlarda bile kısmen de olsa demokrasiye inanmış kimseler bulunabilir ve bunun olması çok normal sayılmalıdır . Yoksa bu günkü yapımızın bozulması anlamında bir söz söylemiş değilim ve bu söz konusu bile olamaz .
Mısırlılar , dini anlayışların egemen olduğu bir yaşam tarzını tarihte elbette sürmüştür . Hatta firavunların kendilerini tanrı sayması bile söz konusu olmuştu . Halkın onayını almadan bir yönetim şeklini benimsemiş nice milletler vardır . Yunanlılar , yöneticilerinin tanrıya danışmasını benimsemişlerdi . Mısırlılarda kral aynı zamanda rahipti . Demek ki dini kaynaklı yönetim çoğunluğun yönetim tarzıdır . Dinin egemen olmaması , seçimle iş başına yöneticilerin getirilmesi Fransız ve Amerikan devrimlerinin bir sonucudur . Amerikan devrimi önce olmuştur ancak Fransız devrimi , çok daha geniş bir alanda etkili olmuştur . Tarihte ilk devrim Amerikan devrimidir . Halkın yöneticileri seçmesi düşüncesi Aydınlanma Çağı ‘ nın 18. yy. ın sonlarına doğru oluşturduğu bir olgudur . Avrupa , para ekonomisine geçtikten sonra bu uyanış somut olarak ortaya çıkmaya başlamıştı .
Halkı iyi yönetemeyenler seçimle iş başından uzaklaştırılabilir . Bu , modern düşüncenin bir ürünüdür . Bir hükümet darbesinde ise durum şöyledir ; ancak eski düzenin başına yeni yöneticiler zorla gelir ve ufak değişiklikler olur . Yani sistem aynen devam eder . İnkılap ya da devrim ise bütün toplumsal kurumlarda külli bir değişimi anlatır . Reform ya da ıslahatlar ancak var olan durumu düzeltmeye çalışabilir . Devrimde kurumlar zorla değiştirilir . Bir ihtilal olmadan devrim olamaz . İhtilal , var olan durumunu düzeltemeyen bir devlette bir düşünsel alt yapıdan sonra gerçekleşir ve kurumlar zorla değiştirilerek devrim yapılmış olur . Türk devrimi , zaten var olan eskimiş kurumlarını atamadığı için kanlı olmayan bir girişimle yani devletin kurulmasıyla işe başladı . Fransız devrimine bakarsanız orada kanlı bir ihtilali bulursunuz .
Fransız devriminde becerikli olmayan kralların etkisiyle ve düşünsel bir alt yapıdan sonra kanlı bir ihtilal oldu . Sonunda Aydınlanma Çağı fikirleri bütün Avrupa
’ yı ve ardından diğer devletleri – Osmanlı Devleti , Rus Çarlığı gibi – etkiledi .
Peki devlete dönelim diyorum . Bir devlet olmadan kültür gelişemez . Çünkü devlet , kültürün olmasını sağlayan ve buna güvence veren asgari bir şarttır . Kültür ise şöyle tanımlanabilir : “ İnsanların yarattığı ekonomik , bilimsel , dini , spor , eğlence , giyim – kuşam ,..vb. alanlarda yarattığı değerlerin hepsine birden kültür denilir . “ Bu bakımdan kültürsüz toplum olamaz .
Devrimle ilgili söyleyeceklerime devam ediyorum . Devrim , bazen bazı alanlardaki değişimleri yansıtmak için kullanılabilir . “ Kültür devrimi , iletişim devrimi , eğitim devrimi ,..vb. “ deyimler kullanılabilir . Ama teknik anlamda devrim bu anlamda kastedilen şey değildir . Teknik anlamda devrim , külli bir değişimdir .
Evrim ( evolution ) nedir peki ? Bir toplum , kendiliğinden zorlama olmadan değişirse buna evrim denilir . Bu , devrimden sonra da olabilir , devrim ( revolution ) olmadan da olabilir . Yani evrimleşme için devrim şartı yoktur . İskandinav ülkeleri bunu açıkça göstermektedir .
Türk devrimi , evrimleşen fakat sonradan durağanlaşmış bir toplum için yapıldı . Bu bakımdan evrimleşme Türk toplumu ve Türk devrimi için geçerli değildir . Türk toplumu ancak Türk devrimi yapıldıktan sonra evrimleşme aşamasına tekrar gelebilmiştir .
Devletin olmadığı ilkel yaşayış bu gün dahi görülebilmektedir . Devlet kuramayan toplumların tutsak yaşamaları çok olağan sayılmalıdır . Bu bakımdan Türk devrimi , Türk milletinin özgür yaşamasının kalıcılığını sağlamıştır .
İnsanın sosyal yaşamı , bir gereksinimdir dedim yazımın başında . Sosyal yaşayan arı , böcek , horoz , aslan gibi canlı türleri doğada elbette vardır . Fakat insan , özellikle aklı ve konuşması ile eşref – i mahlukat olarak anılmış bir canlıdır demek yanlış olmayacaktır sanırım .
22.01.2009 23:49:05

E – postam : dussunce@yahoo.com

Yazan : Tarık Tümlü adlı bir babayiğit .

Yorum Gönder

0 Yorumlar