"dürterek o dişsiz ağızlarıyla, buruşuk gözleriyle utangaç utangaç gülümsüyorlardı, ciltleri güneşin ve sağlıksız yaşamlarının etki siyle sertleşmiş. Clara'nın söylediklerini uygulamaya kalkışsalar kocalarından dayak yiyeceklerini bal gibi biliyorlardı. Hem de çok haklı olarak, diye Ferula fikir yürütüyordu. Esteban dua toplantılarının ikinci yarısının içyüzünü çok geçmeden öğrendi, kanı tepesine sıçradı. Clara'ya ilk olarak kızdı, Clara da ilk ola rak onun ünlü öfke patlamalarından birine tanık oldu. Esteban deliler gibi bağırarak oturma odasında volta atıyor, yumruğunu eşyalara vuruyordu. Eğer Clara annesinin izinden gitmeye niyet liyse gerçek bir erkekle yüz yüze gelecek demekti, bu erkek onun donunu indirdiği gibi kıçını bir güzel pataklayacak ve mil letin kafasını şişirdiğine pişman edecekti. Esteban karısının dua toplantılarına ya da başka herhangi bir toplantıya gitmesini ke sinlikle yasaklıyordu, çünkü karısının elaleme karşı maskara ede bileceği bir zibidi değildi. Clara bıraktı onu, avaz avaz bağırarak eşyaları yumruklasın. Sonra, her zamanki kayıtsız dalgınlığıyla, "Sen kulaklarını oynatabilir misin?" diye sordu. Tatil uzadı, okuldaki toplantılar sürdü. Yaz sona erdi, güz, tarlaları ateş ve altın renklerine bürüyerek çevrenin görünümü nü değişime uğrattı. Yağmuru çamuruyla soğuk bastırdıysa da, kır yaşantısından nefret eden Ferula'nın sürekli uyarmalarına karşın Clara kente dönmek için hiçbir İstek belirtisi göstermi yordu. Ferula, yaz boyunca sinek kovarak geçirdiği akşamların boğucu sıcağından, avlunun bütün evi kaplayıp maden çukuruna döndüren tozundan, banyo küvetine dolan ve kendi özel kokulu banyo tozlarını Çin çorbasına çeviren pis sudan, çarşafların arası na giren kanatlı karaböceklerden, farelerle karıncaların kazdığı tünellerden, gece masasındaki su bardağında sabahları çırpınır ken bulduğu yarı boğulmuş örümceklerden, ayakkabılarının içi ne yumurtlayıp dolabındaki çamaşırlara pisleyen küstah tavuk lardan yakınıp durmuştu. Hava dönünce yaka silkecek yeni yeni felaketler ortaya çıktı: avlunun çamuru, kısalan günler, -saat beş te karanlık çöküyordu ve uzun, ıssız geceyi göğüslemek dışında yapılabilecek hiçbir şey yokturüzgar ve sonra kış soğukları. Fe rula'nın bu soğuklara karşı kullandığı opaliptos yakıları ev halkı nın birbirine, sonsuz bir zincir misali, mikrop bulaştırıp durma larını önleyemiyordu. Ferula doğa güçlerine karşı savaşmaktan" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar