Esteban ve Peder arasinda geçen tartışma, Bunlar sadece sopadan anliyorlar



"burnunu kendi elimle siliyorum, bitlerini temizliyorum, aşılarını yapıyorum, okumasını öğretiyorum onlara. Çevrede kendi oku­ lu olan başka bir hacienda daha var mı, ha? Yok ya! Her fırsatta onlara ayin yapsın diye papaz getiriyorum; papazın da gelip bana adalet lafı etmesini bu yüzden anlayamıyorum. Hiç bilmediği, hem de görevinin dışında olan işlere burnunu sokmaya kalkışma­ sa iyi olur. Sıkıysa gelip o yönetsin bakalım bu mülkü! O zaman böyle yüce fikirler yürütür müydü bakalım! Bu zavallıcıkları yö­ netirken sert olacaksın, başka dilden anlamaz onlar. Bir yumuşa­ dın mı saygıları uçar gider. Çok zaman sert olduğumu yadsıya­ cak değilim, ama her zaman hakça davranmışımdır. Onlara her şeyi kendim öğretmek zorunda kaldım, yemek yemesini bile, çünkü onlara kalsa ekmekten başka bir şey yemeyecekler. Ben göz kulak olmasam yumurtalarıyla sütlerini gene domuzlarına yedirirler. Daha götlerini temizlemesini bilmezler, ama oy hakkı İstiyorlarmış! Yaşadıkları yerin adını bile bilmezken siyasete na­ sıl akıl erdirebilecekler acaba? Oy hakkı verirsen bunlar Komü­ nistleri bile seçebilirler, tıpkı Kuzeydeki madenciler gibi; onlar da grevleriyle ülkeyi uçuruma atmak üzere değiller mi? Tam da sırası ya şimdi, tam bakır fiyatları doruktayken! Ben olsam onla­ rın üstüne asker yollar, üç beş kurşun vınlatırım, ders olsun da bir daha unutamasınlar diye. Ne yazık ki bizimki gibi ülkelerde tek İşe yarayan şey sopadır. Avrupa değil ki burası. Burada bize gereken güçlü bir hükümet, güçlü yöneticiler. Hepimiz eşit yara­ tılmış olaydık ne güzel olurdu, ama neylersin ki beş parmak bir değil. Apaçık ortada değil mi? Buralarda çalışmasını bilen tek kişi benim, sıkıysa ispatla öyle olmadığını. İlk kalkan ben, son yatan ben, bu Tanrının cezası yerde. Bana kalsa her şeye boş verir, baş kente gidip prensler gibi yaşardım, neylersin ki burada kalmak zorundayım, çünkü bir haftalığına bile ayrılsam her şey çöker, bu zavallıcıklar da gene gözle kaş arasında aç kalırlar. Yıllar önce ben ilk geldiğimde burası neye benziyordu, bir düşünsene: çorak bir çöl. Akbabalarla, taş toprakla dolu bir harabe. Suya hendek açıp yön vermek kimsenin aklına gelmemişti. Avlularına birkaç cılız marul dikmekle yetiniyorlardı, varsın geri kalan toprak yi­ tip gitsin. Otlaklar ormana dönmüştü. Ancak ben gelince asayiş, düzen geldi buraya, işler açıldı. Nasıl gururlanmayayım? Öyle sı­ kı çalıştım ki yakınımdaki iki çiftliği de satın aldım. Bu çiftlik" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,


Yorum Gönder

0 Yorumlar