"mutfaklarda, avlularda, sofalarda sürüp gidiyor ama Clara'nın ya nında hiçbir zaman su yüzüne çıkmıyordu, çünkü iki hasım Cla ra'yı bu üzüntüden esirgemek konusunda anlaşmışlardı. Ferula Clara'yı bir görümcenin sevgisinden çok buyurgan bir kocanın düşkünlüğünü andıran kıskanç bir ateşle sever olmuştu. Zamanla sağgörüsünü yitirdi ve bu tapınmaya benzer sevgiyi ufak tefek sa yısız yollardan dışarı vurmaya başladı. Bunlar da Esteban'ın gö zünden kaçmıyordu. Çiftlikten her dönüşünde Ferula Clara'nın "gene tuhaflığının üstünde olduğuna" ne yapıp edip kardeşini inandırıyor ve onun karısıyla aynı yatakta yatmamasını, yatak odasına seyrek girip az kalmasını sağlıyordu. Savlarını Dr. Cu evas'tan aktardığı 'tavsiyeler'le payandalıyordu ki sonradan dok torun kendisine sorulduğunda bunların uydurma olduğu ortaya çıktı. Ferula karıyla kocanın arasına girmek için yüzlerce yol bu luyordu. Hiçbir şey bulmasa çocukları kışkırtıyordu. Çocuklar babalarından onları gezmeye götürmesini, oyun oynamasını iste dikleri zaman Ferula, "Zavallıcıklar," diyordu. "Anneleriyle ba balarına ihtiyaçları var. Bütün günleri o cahil kocakarıyla geçi yor, o da yavruların kafalarını küf tutmuş fikirlerle dolduruyor, aptala döndürüyor onları kör inançlarıyla. Dadı'ya yapılacak şey bir huzur evine kaldırmak bence. Herkes diyor ki Tanrının Ha layıkları böyle kocamış kahya kadınlar için fevkalade bir ev işle tiyorlarmış. Hem de hanım yerine koyuyorlarmış onları. İş miş yaptırtmıyorlarmış, yemekleri de iyiymiş. Bundan insaniyetlisi can sağlığı! Zavallı Dadı. Tükendi artık." Nedenine parmak basamamakla birlikte Esteban kendi evin de tedirgin olmaya başladı. Karısı gitgide daha tuhaflaşmış, on dan uzak, erişilmez bir şey olup çıkmıştı. Esteban hiçbir yoldan ulaşamıyordu ona, armağanlara boğsa bile. Çekingen sevgi göste rileri işe yaramıyordu, onun yanında her zaman kapıldığı dizgin siz ihtiras da öyle. Karısına karşı duyduğu aşk yıllar boyunca bü yüyerek bir tutku, bir saplantı olup çıkmıştı. İstiyordu ki Clara ondan başka hiçbir şey düşünmesin; Clara'nın onun dışında, onu içermeyen bir yaşantısı olmasına dayanamıyordu. Clara ona her şey söylesin, onun kendi eliyle vermediği hiçbir şeye sahip olma sın istiyordu. Clara tümüyle onun eline baksın istiyordu. Gelgelelim gerçekler başkaydı. Clara, tıpkı Marcos Dayısı gibi, ayağı topraktan kesilmiş, havalarda uçuyordu sanki. Tibet" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar