Anneanneciğim, onun bin kez ölmesini buna yeğlerim," di ye yalvarıyordu. Ülkede neler olduğunu biliyordu. Her an içinin içini yeme si, ellerinin titremesi bundandı; bu yüzdendir ki ne zaman biri nin tutuklanıp içeri alınmış olduğunu duysa, kızıl hummaya tu tulmuşçasına tepeden tırnağa kaşıntılar döküyordu. Gelgelelim bunları konuşabileceği kimsesi yoktu; dedesiyle bile konuşamı yordu, çünkü herkes bunları bilmemeyi yeğ tutuyordu. O korkunç salı gününden sonra Alba yaşamaya devam ede bilmek için duygularına yeni bir düzen vermek zorunluluğunu duydu. Dünyada en çok sevdiği kimseleri, J aime Dayısıyla Migu el 'i ve daha birçoklarını bir daha hiç görmeyeceğini kabul etmek zorundaydı. Olup bitenlerden ötürü dedesini suçluyordu. Ama sonra onun, koltuğuna gömülmüş, ardı arkası kesilmeyen mırıltı larla Clara'yı ve oğlu Jaime'yi çağırdığını gördükçe sevgisi depre şiyor, gidip boynuna sarılıyor, ellerini o beyaz saçların arasından geçirerek onu avutuyordu. Her şey sırçadan yapılmış gibi geli yordu ona, bir iç çekişi kadar hafif ve kırılgandı. Ve o unutulmaz salı gününün makineli ateşleriyle bombardımanı ona bildik olan şeylerin çoğunu yıkıp geçmiş, geri kalanları da tuzla buz ederek kana bulamış gibi geliyordu. Günler, haftalar ve aylar gelip geç tikçe ilkin yıkımdan kurtulmuş sanılanlarda da çöküntü belirtile ri görülmeye başlandı. Alba dost ve akrabaların kendinden ka çındıklarını algıladı. Kimileri ona merhaba dememek için karşı kaldırıma geçiyor ya da o yakına gelince başlarını çeviriyorlardı. Alba, "Baskı kurbanlarına yardım ettiğimin haberi yayılmış olsa gerek," diyordu kendi kendine. Gerçekten de öyleydi. Daha ilk günlerden en ivedi gereksi nim ölüm tehlikesinde olanlara sığınabilecekleri yer sağlamaktı. İlkin eğlence gibi gelmişti bu Alba'ya, çünkü onu Miguel'i dü şünmekten alıkoyuyordu. Ne var ki çok geçmeden bunun hiç de oyun olmadığını algıladı. Her yerde vatandaşlara, Marksistleri ih bar edip kaçakları ele vermenin boyunlarına borç olduğunu, yoksa kendilerinin de vatan haini olarak damgalanıp adalete tes lim edeceklerini vurgulayan posterler vardı. Bir mucize olarak Alba Jaime'nin bombardımandan kurtulmuş olan ve bir haftadır park edildiği yerde duran otomobilini ele geçirmişti. Kapıların üzerine bulabildiği en parlak sarı boyayla iki kocaman ayçiçeği" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Esteban her gece Clara ve Jaime çağırıyor kendisi bin pişman,Alba sokağa çıktığında herkes ondan kaçıyordu çünkü kendisi darbe sırasında kaçmak isteyen sosyalistleri yardım etmişti
Rohat Fatih
04:49
Anneanneciğim, onun bin kez ölmesini buna yeğlerim," di ye yalvarıyordu. Ülkede neler olduğunu biliyordu. Her an içinin içini yeme si, ellerinin titremesi bundandı; bu yüzdendir ki ne zaman biri nin tutuklanıp içeri alınmış olduğunu duysa, kızıl hummaya tu tulmuşçasına tepeden tırnağa kaşıntılar döküyordu. Gelgelelim bunları konuşabileceği kimsesi yoktu; dedesiyle bile konuşamı yordu, çünkü herkes bunları bilmemeyi yeğ tutuyordu. O korkunç salı gününden sonra Alba yaşamaya devam ede bilmek için duygularına yeni bir düzen vermek zorunluluğunu duydu. Dünyada en çok sevdiği kimseleri, J aime Dayısıyla Migu el 'i ve daha birçoklarını bir daha hiç görmeyeceğini kabul etmek zorundaydı. Olup bitenlerden ötürü dedesini suçluyordu. Ama sonra onun, koltuğuna gömülmüş, ardı arkası kesilmeyen mırıltı larla Clara'yı ve oğlu Jaime'yi çağırdığını gördükçe sevgisi depre şiyor, gidip boynuna sarılıyor, ellerini o beyaz saçların arasından geçirerek onu avutuyordu. Her şey sırçadan yapılmış gibi geli yordu ona, bir iç çekişi kadar hafif ve kırılgandı. Ve o unutulmaz salı gününün makineli ateşleriyle bombardımanı ona bildik olan şeylerin çoğunu yıkıp geçmiş, geri kalanları da tuzla buz ederek kana bulamış gibi geliyordu. Günler, haftalar ve aylar gelip geç tikçe ilkin yıkımdan kurtulmuş sanılanlarda da çöküntü belirtile ri görülmeye başlandı. Alba dost ve akrabaların kendinden ka çındıklarını algıladı. Kimileri ona merhaba dememek için karşı kaldırıma geçiyor ya da o yakına gelince başlarını çeviriyorlardı. Alba, "Baskı kurbanlarına yardım ettiğimin haberi yayılmış olsa gerek," diyordu kendi kendine. Gerçekten de öyleydi. Daha ilk günlerden en ivedi gereksi nim ölüm tehlikesinde olanlara sığınabilecekleri yer sağlamaktı. İlkin eğlence gibi gelmişti bu Alba'ya, çünkü onu Miguel'i dü şünmekten alıkoyuyordu. Ne var ki çok geçmeden bunun hiç de oyun olmadığını algıladı. Her yerde vatandaşlara, Marksistleri ih bar edip kaçakları ele vermenin boyunlarına borç olduğunu, yoksa kendilerinin de vatan haini olarak damgalanıp adalete tes lim edeceklerini vurgulayan posterler vardı. Bir mucize olarak Alba Jaime'nin bombardımandan kurtulmuş olan ve bir haftadır park edildiği yerde duran otomobilini ele geçirmişti. Kapıların üzerine bulabildiği en parlak sarı boyayla iki kocaman ayçiçeği" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
0 Yorumlar