artık pek gençlik kalmamış olduğunu anladım. Gözlerimi kapa yarak Rosa'yı düşündüm: o kusursuz yüzü, o süt gibi teni, deniz perisi saçları, fırtınalar koparan o bal renkli gözleri, ellerinde tut tuğu sedef tespih, başındaki çiçekli gelin tacı. Elimin arasından kayıp giden, sonra ben geleyim de onu asıl yerine götüreyim di ye burada yıllardır beni beklemekte olan o güzel bakireyi gö zümde canlandırarak göğüs geçirdim. "Haydi açalım, oğul. Rosa'yı görmek istiyorum," dedim. Jaime' ye. Jaime beni caydırmaya kalkışmadı, çünkü kesin karar verdi ğim zaman sesimde beliren tınıyı tanımıştı. Feneri iyice eğdik; Jaime yılların etkisiyle kararmış olan bronz vidaları söktü. Kur şun gibi ağır olan kapağı kaldırdık ve karpit lambasının ışığında güzeller güzeli Rosa'yı gördüm, portakal çiçeğinden tacı, yeşil saçları ve dingin güzelliğiyle, tıpkı yıllar önce, baba evindeki ye mek masasının üstünde duran beyaz tabutunun içinde gördüğüm gibi. Gözlerimi alamayarak bakıyordum, yılların ona ilişmemiş olduğunu görünce hiç şaşırmamıştım, çünkü Rosa tıpkı rüyala rımda gördüğüm gibiydi. Öne eğildim ve yüzünü koruyan camın üstünden ölümsüz sevgilimin dudaklarına bir öpücük kondur dum. İşte tam o dakikada selvilerin arasından esip gelen bir rüz gar, o ana kadar sımsıkı kapalı duran tabutun bir çatlağından içe ri sızdı ve göz açıp kapayana dek o eldeğmemiş gelin, bir buğu gibi dağılıp giderek incecik, kurşuni bir toza dönüştü. Dudakla rımda hala öpüşümün serinliğiyle başımı kaldırıp gözlerimi açtı ğımda güzeller güzeli Rosa'nın yerinde yeller esiyordu. Tabutun içinde gözevleri boşalmış bir kuru kafa, elmacık kemiklerine ya pışıp kalmış birkaç mermer renkli et sıyrıntısı ve bir iki tutam küflü saç vardı. Jaime'yle bekçi tabutun kapağını çarçabuk kapayıp Rosa'yı bir elarabasına koydular ve yavruağzı renkli mozolede, Clara'nın yanında hazırlanmış olan yerine götürdüler. Ben selvilerin ara sındaki bir mezarın üzerine oturarak başımı aya kaldırdım. Ferula doğru söylemiş, diye düşünüyordum: yapayalnız kal mıştım ve ruhum da gövdem de buruşup büzüşüyordu. Yapabile ceğim tek bir şey kalmıştı, o da köpekler gibi yatıp ölmekti. *" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar