Kızılderili kazıları ülkenin tarih mirasının parçası oldukla rından, tümden gizli olarak yürütülüyordu. Sınırın dolambaçlı geçitlerinden gizlice geçebilen birkaç Kızılderili ekibi Jean de Sa tingy hesabına ·çalışıyordu. İnsan olduklarını kanıtlayacak hiçbir kimlik kağıtları bulunmayan bu yerliler sessiz, İnatçı ve anla§ıl mazdılar. Blanca birden avluda biten bu insanların nereden geldi ğini ne zaman sorsa Jean onları, sofra hizmetine bakan uşağın ak rabaları olduğunu söylüyordu ki hepsinin birbirine benzediği gerçekten doğruydu. Ne var ki evde fazla kalmıyorlardı. Çoğun lukla çöldeydiler, ellerinde kumları kazmaya bir kürek ve ağızla rında, açlıktan ölmesinler diye bir .ıopak koka. Arada şansları açılarak yarı yarıya yere gömülü duran bir İnka köyüne rastlı yorlardı ve o zaman ev hemencecik, kazı yerinden çalınmış nes nelerle doluyordu. Bu malların aranması, ta§ınması ve satılması öyle bir sakınganlıkla yürütülüyordu ki kocasının yasal olmayan birtakım işler çevirdiğinden Blanca'nın hiç kuşkusu yoktu. Jean ona, hükümetin çölden çıkan pis çömlekler ve cılız gerdanlıklar la çok ilgilendiğini ve kendisinin resmi bürokrasinin gerektirdiği sonsuz kırtasiyecilikten kaçınmak için işleri kendi yürütmeyi yeğlediğini anlatıyordu. Kimi gümrük denetimcilerinin çıkarcı işbirliği sayesinde malları, üstü "elma" olarak damgalanmış kutu larla dışarı yollanıyordu. Bunların hiçbiri Blanca'yı pek kaygılandırmıyordu. Onu gerçekten sıkan tek şey mumyalardı. Ölüleri iyi bilirdi Blanca; ömrünün büyük bölümünü annesinin üç ayaklı masasının aracı lığıyla onlarla ilişki kurarak geçirmişti. Onların, baba evinde o saydam siluetleriyle sofalarda süzüldüklerini, dolaplardan ses ver diklerini ve insanların rüyalarına girerek felaketlerden ve piyan go biletlerinden haber verdiklerini görmeye alışıktı. Gelgelelim mumyalar ba§kaydı. İplikleri sayılan çürümüş paçavralara sarılı duran bu çökük, sarı kafalı, buruşuk elli, gözkapakları dikişli şeyler enselerindeki seyrek saçlarla o ürkünç, dudaksız ezeli gü lüşleriyle, kekre kokuları ve eski kadavraları andıran içler acısı, yok yoksul görünümleriyle Blanca'yı ta içinden sarsıyordu. Çok az çıkıyordu mumyalar. Kızılderililer kırk yılda bir bunlardan birini yüklenmiş olarak çıkıp gelirlerdi. Balçıklı sıvalı kocaman bir kutu ta§ıyarak kapıda belirirlerdi, ağır canlı ve donuk. Mum ya havayla temas eder etmez toz olup gitmesin diye kapı ve pen260" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar