Nicolas orta sınıf ,Fakir ve zengin sınıf arasındaki farkı iyice anlıyor. Amanda hayatını ve ailesini kısaca herşeyini anlatiyor



duran diş fırçasına baktı, Miguel'in kimbilir kaç kez boyana bo­ yana biçimlerini yitirmiş olan okul ayakkabılarına, ocağın yanın­ daki eski yazı makinesine, kahve bardaklarının arasındaki kitap­ lara, camın kırık yerine yapıştırılmış olan gazeteye baktı. Bu bambaşka bir dünyaydı. Varolduğunu bile bilmediği bir dünya. O zamana kadar kafasında hep bir sınır çizgisi olmuştu: bu çizgi­ nin bir yanında yüzü gülmez yoksullar, öbür yanında da kendisi gibi kimseler dururdu ki Amanda'yı da bunlardan biri saymıştı. Kendi sınıfının şaşaasını öykünmek için duydukları olanaksız ar­ zuyla kibar bir yoksulluk arasında bocalayan, sessiz orta sınıftan hiç haberi yoktu. Şimdi şaşkın ve utanmıştı, düşünüyordu da, kimbilir kaç kez genç kadın yoksulluğu Trueba'larda ayrımsan­ masın diye adeta büyü yapmak zorunda kalmıştı da Nicolas ona hiç yardım etmemişti. Babasının yoksul geçen çocukluğu üstüne anlattıklarını, onun yaşındayken çoktan çalışmaya başlamış, an­ nesiyle ablasına bakmakta olduğunu anımsadı. ilk olarak o di­ daktik öykülerle görebildiği bir gerçek arasında bağlantı kurmayı başardı. Amanda'nın yaşantısı da böyle olsa gerekti. Yatağın üzerine oturup bir fincan çayı paylaştılar, çünkü odada yalnızca bir sandalye vardı. Amanda Nicolas'a geçmişini, ailesini anlattı: Kuzey illerinden birinde öğretmen olan alkolik babası, altı çocuğa bakmak için çalışmak zorunda kalan zavallı yorgun annesi. Amanda kendi başını bağlayacak duruma gelir gelmez evden kaçmıştı. Topu topu on beş yaşındaydı başkente geldiğinde. İyi yürekli vaftiz annesinin evine gitmiş, kadın bir sü­ re ona yardım etmişti. Sonradan, annesi öldüğü zaman Amanda onu gömmeye gitmiş ve daha süt bebesi olan Miguel'i alıp gel­ mişti. O gün bugündür Miguel'e analık ediyordu. Babasının, öbür kardeşlerinin ne olduğundan hiç haberi yoktu. Nicolas onu korumak, ona kol k1tnat olmak, çektiklerini unutturmak için git­ gide güçlenen bir istek duydu. Onu hiç bu kadar sevmemişti. Akşamın alacasında Miguel dönüp geldi. Yanakları al al ol­ muştu, arkasında tuttuğu armağanı gizlemek için kıvrılıp bükü­ lüyordu. Bu, ablasına getirmiş olduğu bir ekmekti. Miguel bunu masanın üzerine koyarak ablasını şefkatle öptü, o minik eliyle onun saçını yüzünden çekti, yastıklarını düzeltti. Nicolas ürper­ di. Şu küçük çocuğun jestlerinde kendisinin herhangi bir kadına göstermiş olduğu tüm yakınlıkların hepsinden daha çok sevgi ve 240" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar