Ülke sanki bir iç savaşta her yer tam bir pislik içinde ve karanlik



radığını hissediyordu. Mutfaktan geçerken de ba§ını kaldırmadı. Evin içinden geçtiler ve dı§ bahçe kapısına giden yola yöneldiler. Çığırtkan bir sürü çocuk yanları sıra hoplayıp zıplıyor ve peşle­ rinden sessiz bir köylü sürüsü geliyordu. Blanca'yla Alba gazete­ cilerle muhafızların arasına oturmuş parmaklarıyla domuz çevir­ mesi yiyor ve elden ele geçen bir şişeden kırmızı şarap içiyorlar­ dı. Dedesini görünce Alba'nın içi burkuldu. Clara'nın öldüğü günden beri onu hiç böyle perişan görmemişti. Ağzındaki lok­ mayı yutarak onun yanına koştu. Dede torun birbirlerine sarıldı­ lar; Alba dedesinin kulağına bir şey fısıldadı. İşittiği söz gururu­ nu okşamış olsa gerek ki Senatör Trueba başını kaldırdı ve kame­ ra ışıklarına doğru eski vakarıyla gülümsedi. Gazeteciler onun resmi plakalı, siyah bir arabaya binerken filmini çektiler, bunu seyredenler de haftalarca, bütün bu olup biten saçmalıkların ne anlama geldiğini merak edip durdular. Sonra da daha başka, çok daha ciddi gelişmeler bu olayın anısını silip geçti. O gece, uykusuzluğunu Jaime'yle satranç oynayarak atlat­ mak huyu edinmiş olan Başkan iki oyun arasında bu konuyu aç­ tı. Koyu renk çerçeveli, kalın mercekli gözlüklerin arkasına giz­ lenen o keskin gözleri en ufak bir tedirginlik belirtisi varsa göre­ bilmek için arkadaşının yüzünü süzüyordu. Ne var ki Jaime hiç­ bir şey söylemeden taşlarını tahtanın üzerinde oradan oraya oy­ natmayı sürdürüyordu. Başkan, "Baba Trueba erkek adammış doğrusu," dedi. "As­ lında bizim taraftan olması gerekir." Jaime tahtayı göstererek, "Sıra sizde, Seiior Başkan," dedi. Bunu izleyen aylarda durum, savaşan bir ülkedeymişçesine, büyük çapta geriledi. Heyecan doruktaydı, özellikle muhalefetin kadınları arasında. Bunlar sokaklarda boş tencerelerine vurarak dükkanlardaki kıtlıkları protesto ediyorlardı. Ahalinin yarısı hü­ kümeti devirmeyi umuyor, öbür yarısıysa savunuyordu. Bu ara­ da kimsenin iş ve çalışmak konusunda kafa yormaya zamanı yoktu. Bir gece Alba kentin merkezindeki sokakların karanlık ve hemen hemen boşalmış durumda olduğunu görünce şaştı. Bütün hafta toplanmamış olan çöp dağlarının arasında köpekler gani­ met topluyordu. Telefon direkleri kı§ yağmurlarının soldurduğu posterlerle kaplıydı ve iki kar§ıt tarafın sloganları her yeri dol­ durmuştu. Sokak kumbaralarının yarısı kırılmıştı, binaların hiçbirinde" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar