Anne Nivea Clara'ya yaptıklarını zenginler ile fakirler arasındaki derin uçurumu gösteriyor. Dadı Clara'ya bir bebek gibi bakıyor ona yemeğini veriyor,banyosunu yaptırıyor



"za de Armas'daki pastaneye gider, çay içip pasta yerken kampan­ yalarının başarısını konuşurlardı. Çay içip pasta yemek onlara ateşli ideallerini bir an bile unutturmazdı. Başka zamanlarda an­ nesi Clara'yı kentin eteklerindeki yoksul mahallelere, gecekon­ dulara götürürdü. Arabalarına Nfvea'yla arkadaşlarının yoksullar için diktikleri giysileri ve bir sürü yiyecek yığarak giderlerdi. Böyle zamanlarda Clara hatırı sayılır bir sezgi gücüyle, böylesi dev boyutlu bir adaletsizliğin üzerinde hayır işlerinin hiçbir etki bırakamayacağını defterine yazardı. Annesiyle ilişkisi yakın ve neşeliydi. Nfvea on beş çocuk doğurmuş olmasına karşın Cla­ ra'ya tek çocuğuymuş gibi davranıyordu. Kızıyla arasında ö�rle güçlü bir bağ yarattı ki bu, bir aile geleneği olarak ondan sonraki kuşaklarda da sürüp gitti. Dadı, gençlik yıllarının gücünü hiç yitirmemiş olan, yaş kavramının ötesinde bir kadın olup çıkmıştı. Hala, çocuğun dil­ sizliğini ürkütüp kaçırmak için karanlık köşelerden dışarı fırlaya­ bildiği gibi üçüncü avluda yakılan cehennem ateşinin başında du­ rarak kaynayan bakır reçel kazanını kocaman bir değnekle bü­ tün gün karıştırmakla yorulmazdı. Kazanın içinde, soğuduğu za­ man Nfvea'nın biçim biçim, boy boy kalıplara dökerek yoksulla­ ra dağıttığı topaz sarısı ayva reçeli fokurdardı. Çevresi çocuklarla dolu olarak yaşamaya alışmış olan Dadı, büyükler evden ayrılın­ ca bütün şefkatini Clara'ya yöneltti. Gerçi çocuğun o yaşı artık geçmişti, ama Dadı onu hala agucuk bebekmiş gibi yıkıyordu. Emaye banyo küvetini yasemin ve fesleğenli suyla doldurup kızı süngerle, ayaklarının, kulaklarının en ince kıvrımına kadar bir güzel sabunlar, sonra kolonyayla ovup kuğu tüyünden bir pufla pudralar, saçını sonsuz bir sabırla, sualtı yosunları gibi parlatıp yumuşatıncaya kadar fırçalardı. Onu giydirir, yatırır, kahvaltısı­ nı tepsiyle yatağına getirir, sinirleri yatışsın diye ıhlamur, karnı ağrımasın diye papatya, cildi saydam olsun diye limon, safra için sedefotu, soluğu güzel olsun diye nane kaynatır, zorla içirirdi. Öyle ki Clara evin sofalarıyla avlularında çiçek kokularıyla, ko­ lalı iç eteklerin hışırtısıyla, bukle ve kurdelelerden bir aylayla sa­ rılı olarak gezerdi. Evinin duvarları arasında, bir ürkünç öyküler ve dingin ses­ sizlikler dünyasında genç kızlığa geçtiği zaman Clara'nın çocuk­ luğu. sona erdi. Bu öyle bir dünyaydı ki içinde zaman takvim ya" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,


Yorum Gönder

0 Yorumlar