"ne ulusal renkleri getirmeyi kimse akıl etmemişti) aynı hamallar. Esteban bir araba çevirip annesinin adresini verdi. Kent yabancı geldi gözüne. Karman çorman bir çağdaşlaşma göze çarpıyordu: çıplak bacaklı bir sürü kadın; kırmalı pantolon, yelek giymiş er kekler; telefon direkleri ve yeni yapılar dikmek için ağaçları, ağaç dikmek için evleri deviren, kaldırımları delen işçilerin şama tası; şunu bunu satan işportacılardan bir duvar: şu bileği taşının mucizeleri, bu kavrulmuş fıstık, kendiliğinden dans eden şu kü çük bebek, ne bir ipi ne de teli var, işte bakın, elleyin, elleyin; rüzgarda buruntular yapan çöp yığınları; birbirine girmiş otomo billerle at arabaları ve tramvaylar; kalabalıkların hırıltılı soluma sı; bir sabırsızlık, bir gecikmişlik duyusu. Esteban bütün bunlar dan ruhunun sıkıldığını duyumsadı. Kentten, anımsadığından da daha çok nefret ediyordu. Kent dışının açıklık kırlarını gözünde canlandırdı; saatleri yağmurun yağışıyla ölçülen günler, tarlaları nın geniş yalnızlığı, ırmağın serin dinginliği, kendi sessiz evi. Kent dediğin bir bok çukuru, diye karara vardı. Araba, tıngır mıngır, doğduğu eve doğru gidiyordu. Bu sem tin nasıl sönükleşip gerilemiş olduğunu gördükçe Esteban ürper di. Zenginler evlerini herkesten daha yükseklere taşımaya karar verince kent cordillera'nın eteklerindeki tepelere doğru yayılmış tı. Çocukken oynadığı meydanlığın izi bile yoktu, burası şimdi pazarcıların arabalarıyla dolu bir arsaydı ve çöp yığınlarını sokak · köpekleri eşelemekteydi. Kendi evleri bir yıkıntıydı. Esteban ge çen zamanın bütün izlerini görebiliyordu. Eski tarz renkli camla rı tropik kuş motifleriyle bezenmiş sarsak kapıda, avucunun için de top tutan kadın eli biçiminde bir tokmak vardı. Esteban tok mağı vurdu ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir süre bekledi. Derken, tokmaktan ikinci kata uzanan ipin çekilmesiyle kapı açıldı. Annesi birinci katı bir düğme fabrikasına kiralamış, ikinci katta oturuyordu. Esteban nicedir cilalanmamış olan gıcırtılı ba samakları tırmanmaya başladı. Varlığını çoktan unutmuş olduğu ihtiyar bir hizmetçi sahanlıkta beklemekteydi; ağlayarak sarıldı ona. Tıpkı Esteban on beş yaşındayken, ekmeğini kazanmak için çalıştığı noterin yanında, satış belgeleri, vekaletnameler temize çekmekten eve döndüğünde yaptığı gibi. Hiçbir şey değişmemiş ti, eşyaların yeri bile. Gene de her şey onun gözüne başka görü nüyordu: yıprak yer tahtalarıyla sofalar, karton parçalarıyla yamanmış" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar