Ferula, Kendini annesine ve kardeşine adayan onlar üzerinde minnet borcu oluşturan manevi bir yaptırım uygulayan kadin



"maktan, adi ayak işleri yapmaktan zevk alıyordu. Korkunç hak­ sızlıklara uğramak yoluyla cennete gideceğine inandığı için anne­ sinin cılk yara içindeki bacaklarını temizlemekten yakınmıyor, o sefilliğe ve pis kokulara gömülerek annesini yıkıyor, hatta sürgü­ sünün içini bile gözden geçiriyordu. Açıklanması olanaksız olan bu karanlık, kıvrantılı zevklerden ötürü kendi kendinden ne denli nefret ediyorsa, bunların aracı olduğu için annesinden bu­ nun bin katı nefret ediyordu. Hiç yakınmasız hizmet etmekle birlikte annesinden yatalaklığının bedelini gizlice çıkartmayı ba­ şarıyordu. Açıkça hiçbir şey söylenmemekle birlikte sonuç ola­ rak ortadaki gerçek şuydu ki kızı anasına bakabilmek için ömrü­ nü feda etmiş ve bu yüzden evlenmeyip evde kalmıştı. İki İsteye­ nini annesini bahane ederek geri çevirmişti. Bunu kendisi hiç ko­ nuşmazdı ama herkes bilirdi. Devinimleri ağır ve hantal, huyları erkek kardeşi gibi ters ve somurtuktu. Ne var ki yaşamın koşul­ ları ve kadınlığı yüzünden Ferula bu tutumlarına gem vurmak zorunda kalmıştı. Öylesine kusursuzdu ki ermiş olduğu konu­ sunda bir söylenti bile çıkmıştı. Dofıa Ester' e olan sonsuz bağlılı­ ğı yüzünden, annesi hastalandıktan sonra babası da ölüp onları yopyoksul bıraktığı zaman erkek kardeşini büyüttüğü için Feru­ la her zaman örnek olarak gösterilirdi. Kardeşi Esteban'ın çocuk0 luğunda Ferula ona tapardı. Onunla bir yatakta yatar, onu yıkar, gezmeye çıkarır, okutabilmek için bütün gün başkalarının dikişi­ ni dikerdi. Esteban bir noterin yanında işe girince Ferula, kendi kazandığıyla iki yakaları bir araya gelemiyor diye umarsızlık ve öfkeden ağlamıştı. Şimdi annesine nasıl bakıyorsa Esteban'a da öyle kul köle olarak bakmış, ördüğü o gözle görünmez 'suçluluk ve ödenmez minnet borçları' ağına onu da düşürmüştü. Çocuk daha ilk uzun pantolon giydiği gün ablasından uzak­ laşmaya başladı. Ablasının, kendi hayatının üstüne düşen -uğur­ suz bir gölge olduğunu ilk kavradığı an Esteban'ın belleğinde ha­ la taptazeydi. İlk maaşını aldığı zaman. Çocukluğundan beri kur­ duğu bir düşü gerçekleştirip Viyana kahvesi İçebilmek için elli centavo ayırmaya karar vermişti. Hotel France'ın pencerelerin­ den içeri baktığında garsonların havaya kaldırdıkları tepsilerle bu kevseri taşıdıklarını görürdü: üstleri köpüklü krema tepecikleri ve pespembe kiraz şekerlemeleriyle taçlanmış uzun uzun cam bardaklar. İlk maaşını aldığı gün kapıdan içeri girebilecek cesareti" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)


Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar