Ferulanin evi,Ferula bu metruk evde oldu



"burunlarına limonla lavanta çiçeğinin tanıdık kokusu geldi. Pa­ paz kibrit yaktı. Cılız alev gölgelerin içinde bir ışık halkası çiz­ diyse de daha onlar bir adım atamadan kibrit söndü. Peder Antonio, "Bekleyin burada, hen evi biliyorum," dedi. Elyordamıyla ilerleyerek bir an sonr;ı bir mum yaktı. Cüsse­ si çarpılarak ortaya çıktı; alttan vuran ışığın biçimsizleştirdiği yü­ zü tavana doğru yüzer gibiydi. Dev boyundaki gölgesiyse duvar­ ların üzerinde dans ediyordu. Clara yaşama tanıklık eden defte­ rinde bu sahneyi en ince ayrıntılarıyla anlatır: Evin o duvarları rutubetten lekelenmiş, karanlık iki odası, akar suyu olmayan kü­ çük, pis hela, içinde yalnızca birkaç kabuk kuru ekmekle küçük bir çay kavanozu bulunan mutfak. Clara'ya öyle geldi ki odala­ rın ikisi de, görümcesi vedalaşmak için köşedeki büyük eve geldi­ ği zaman başlamış olan karabasana tıpatıp uygundu. Elden düş­ me giysiler satan bir dükkanı ya da yoksul bir tiyatronun soyun­ ma odasını andırıyordu. Duvardaki çivilere eski elbiseler, kuştü­ yü boalar asılmıştı; uyuz kürk parçaları, taklit takılar, modaları elli yıl önce geçmiş şapkalar, yırtık dantelli, lekeli iç etekler, bir zamanlar cafcaflıyken pırıltıları çoktan sönmüş elbiseler, burada ne aradıkları anlaşılmayan amiral ceketleri, piskopos cüppeleri, aykırı bir içli dışlılıkla bir arada duruyordu ve üstlerine yılların · tozu yuvalanmıştı. Yerde saten pabuçlar, balo çantaları, yalancı taş kakmalı kemerler karman çorman yığılmıştı. Aralarında bir askeri öğrencinin parlak kılıcı bile vardı. Clara bakımsız, hazin takma saçlar, kavanozlarda allıklar, boş şişeler ve her yana saçıl­ mış, olmayacak şeyler gördü. Evin iki odasını dar bir kapı ayırıyordu. Öbür odada, yata­ ğın üzerinde Ferula yatmaktaydı. Eski Avrupa kraliçeleri gibi süslenip püslenmişti. Sırtında sarı tafta iç etekleriyle güve yeniği bir kadife elbise vardı. Başında, kulaklarına kadar çekilmiş ola­ rak, opera yıldızlarınınkine benzeyen, inanılmaz derecede kıvır­ cık bir takma saç. Yanında kimsecikler yoktu, öldüğünü kimse bilmemişti, ölümünün üstünden saatler geçmiş olacağını kestirdi­ ler, çünkü fareler ayaklarını kemirip ellerinin parmaklarını ye­ meye başlamışlardı bile. Şu yapayalnız, derbeder kraliçe edasıyla şahaneydi ve yüzünde, bahtsız yaşamında hiçbir zaman ulaşama­ mış olduğu tatlı bir huzur okunuyordu." (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar