Clara öldükten sonra kent evi tam bir harabeye döner.Bahce balta girmemiş bir ormana döner



yetmiyordu. Esteban ömrünün sonuna dek, katıksız yas kılığı giydi, modası geçtikten çok sonralara kadar. (Yas modasını yal­ nızca yoksullar kollarına kara şerit takarak sürdürdüler.) Esteban gömleğinin altında, göğsünün üzerinde güzel altın bir zincirin ucunda sallanan minik bir kese taşırdı; bu kesenin içinde karısı­ nın, onun muska ve uğur yerine koyduğu takma dişleri vardı. Clara olmayınca bir arada kalmanın bütün nedencelerinin de or­ tadan kalktığını ailede herkes duyumsuyordu; birbirlerine diye­ cek lafları kalmamıştı, neredeyse. Kendisini evde tutan tek şeyin torununun varlığı olduğunu Trueba anlıyordu. Bunu izleyen birkaç yıl içinde ev harabeye dönüştü. Bakan eden, sulayıp otlarını ayıklayan olmadığı için bahçeyi kuşlar, ya­ ban otları ve unutulmuşluk yuttu. Kör yontularla şakıyan fıski­ yeli havuzları kuru yapraklar, kuş pislikleri ve yosun kapladı. Harap, pis çardak altları yaban hayvanlarına barınak, konu kom­ şuya çöplük oldu. Bütün bahçe sık bir çalılık olup çıktı, terk edilmiş bir kent gibi; içinde baltayla yol açmadan dolaşmak bile olanaksızlaşmıştı neredeyse. Bir zamanlar barok biçimlere özeni­ lerek budanan süslü bahçe setleri sümüklüböceklerle hastalığa yem olarak umutsuz, kıvrantılı durumlara düştüler. Evin içinde perdeler yavaş yavaş halkalarından koptular, tozlu ve soluk, sar­ kakaldılar, ihtiyar bir kadının iç etekleri gibi. Alba'nın ev ve si­ per kurmakta kullandığı eşyalar çiğnene çiğnene yayları deşilmiş cesetlere benzediler. Konuk odasındaki o koskocaman duvar ha­ lısı da Nicolas'la Alba'nın nişancılık hedefi haline gelerek üstün­ deki ağaçlık Versailles manzarasının yiğit güzelliğini yitirdi. Mut­ fak is ve yağla sıvanmış, gazete desteleri, boş konserve kutularıy­ la dolmuş, artık eskisi gibi tepsiler dolusu kızarmış domuz ve mis kokulu yemekler üretmez olmuştu. Ev halkı hemen her gün nohut ve pirinçli puding yemeyi sineye çektiler çünkü bu çileli ve kararmış tencereler ülkesinde birbirini izleyen huysuz ve bu­ yurgan aşçılara karşı çıkmayı kimse göze alamıyordu. Deprem­ ler, hırsla çarpılan kapılar ve Esteban Trueba'nın değneği duvar­ lara yarıklar açarak kapıları kırmış, panjurlar yerlerinden çıkmış­ tı. Bunları onarmaya kalkışan yoktu. Musluklar damlamaya, bo­ rular su sızdırmaya, damlarda kiremitler çatlamaya, duvarlarda yeşil lekeler yayılmaya başlamıştı. Yalnızca Clara'nın o mavi İpek kaplamalı odası olduğu gibi duruyordu. Bu odanın duvarları 301" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar