Esteban arkadaşlarıyla birlikte geneleve gidiyor



bakınca yıllardır hiç değişmemiş olan bu eski eve vardığımızda bir kapıcı bizi ana odaya aldı. Buraya eskiden, Fransız ma­ dam'ının, daha doğrusu Fransız şiveli madam'ın zamanında gel­ miş olduğumu anımsadım. Öğrenci gibi giyinmiş genç bir kız bi­ ze, evin ikramı olan birer bardak şarap sundu. Arkadaşlarımdan biri kolunu onun beline doladıysa da kız kendisinin yalnızca hiz­ metçi olduğunu, profesyonelleri beklememiz gerektiğini söyledi. Hemen birkaç dakika sonra da bir perde açıldı ve eski bir Arap sarayından kalmışa benzeyen bir görüntüyle karşıla§tık: rengi ne­ redeyse mora kaçacak kadar siyah olan dev yapılı bir Zenci. Ha­ vuç renginde bol bir ipek şalvar, bir yelek giymiş, ba§ına mor la­ me türban ve ayaklarına Türk stili çarık geçirmişti. Kaslarına yağ sürülmüştü, burnunda da bir altın halka vardı. Gülümsediği za­ man bütün dişlerinin kurşundan yapılın� olduğunu gördük. Ken­ dini Mustafa olarak tanıttı ve alacağımız malı seçebilelim diye bi­ ze bir fotoğraf albümü uzattı. Ne zamandan beri ilk kez içimden gelerek güldüm. 'Orospular Kataloğu'nun fikri pek eğlendirici gelmişti bana. Sayfaları çevirerek kadınlara baktık, şişmanı, zayı­ fı, uzun ya da kısa saçlısı, amazon, rahibe, kurtizan kılığında. Gelgelelim karar veremiyordum, çünkü hepsi de ayaklar altında çiğnenmiş şölen çiçeklerine benziyorlardı. Albümün son üç say­ fası oğlanlara ayrılmıştı: eski Yunan tünikleri giyip başlarına taf­ landan çelenk takmış, sözümona Hellenik kalıntılar arasında oy­ na§ıyorlardı; tombul kıçları, takma kirpikleriyle tiksinç. Ne ya­ lan söyleyeyim, Kırmızı Fener'de Japon Kızı gibi giyinen Car­ melo dışında hiçbir ibneyi yakından görmemiştim. Bu yüzden yanımdaki arkadaşlardan biri, borsada komisyoncu olan çoluk çocuk sahibi bir adam albümdeki o şişko götlü oğlanlardan birini seçince afalladım. Çocuk sanki sihir marifetiyle perdelerin arka­ sından çıkıp geldi, kadınlar gibi kalça kıvırıp kıs kıs gülerek arka­ daşımı elinden tutup götürdü. Öbür arkadaşım şişman bir "oda­ lık" seçti. İlerlemiş ya§ı ve zayıf yapısı yüzünden, pek birşeyler yapmış olduğunu sanmıyorum, ama perde onları da yuttu. Mustafa tatlı sesle, "Görüyorum, sefi.or karar vermekte güç­ lük çekiyor," dedi. "İzin verin de size evdeki kadınların en iyisini sunayım. Sizi Afrodit'le tanıştıracağım." Ve Afrodit odaya girdi. Saçları üç kat yüksekliğinde kaldırıl­ mıştı, omuzundan dizine doğru yapma üzüm salkımları sallanı319" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)


Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar