Serayê’ye tepkiler 04 Ekim 2006 |
SELİM FERAT Delîl Dîlanar’ın “Serayê” albümünün “Serayê” ve “Qasimo” müziklerinin sosyal yansıması üzerinde yaptığım kısa değerlendirmeye dair, eleştiriler aldım. Ortalık kan gölü iken, Serayê’yi konu almamı eleştirenler yoğunluktaydı. İlk tespitim, gözümüzün baktığı alanı daraltmamakla ilgilidir. Yaşam da bir senfoni gibidir. Bu albüm bir yaşam hikayesi gibidir. Tahminlerimi sizinle de paylaşmak istiyorum: Serayê albümünde, senfoninin iki bölümü var. İkisini birbirinden uzak tutmak imkansız gibi. Qasımo ikinci parçadır. Birinci parça Hogir, çorak topraklardan insana ulaşmak için hareket eden, bir hatırlatmadır. Hogir, hafızada saklı olan Qasımo’nun hikayesinin canlanması için yapılmış oluyor. Sonrasında Qasımo yarası açılıyor. Dîlanar, Serayê’ye ulaşmak için, albümü süsleyen, “Zar bûma” gibi müziği ve sesi üst kademede bir parça sunarken, Kürt dünyasındaki alışılagelmiş müziğin pençesinden kurtulmadığını gösteren “Em azadixwaz in” parçasını okuyor. Sonra Serayê doğuyor. Seraye bor Orkan gibi, sadece Qasımo’daki iniltiyi umut ve cesarete dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda “Em azadixwaz in” müziğinin alışılagelmiş tembel dünyasını darmadağan ediyor. Serayê’den sonra yorgun düşen Dîlanar, hemen “Ez welat im”ı müzik yürüyüşüne dahil ediyor. Delîl sanki Serayê gelecek korkusuyla, “Em azadixwaz in”ın sözlerini ve müziğini, hiç Dîlanar tadı olmayan, başka bir sanatçıya ihale ediyor. Serayê’den sonra ise, “Ez welat im!”ın sözlerini Delîlce bir fırtınaya dönüştürmeyi unutuyor. Qasımo’daki müziğin iniltisi, Serayê’daki müzik ve sözlerin gurur dünyasında umuda dönüşüyor. Serayê’yi yaparken Dîlanar’ın yüksek düzeyde bir “trans” yaşadığına inanıyorum. Serayê’yi yapmadan önceki Delîl ile Serayê’yi yaptıktan sonraki Dîlanar arasında büyük bir fark olduğunu biliyorum. Qasımo’nun müziği, Serayê’ye çıkan önemli bir basamaktır. Qasımo, seksenli yılların başında, bir kaset yaptıktan sonra sanat yaşamına son veren, ender seslerden biri “Behzat” tarafından okundu. Behzat, “Qasımo nenal!” dediğinde, birkaç duygu aynı anda beliriyor: İnilti, ağıt, yara, hırs, intikam duygusu... Savaş ve barışın içiçe yaşadığı o diyarlara dair konuşurken, sanatın ertelenemez olduğunu düşünüyorum. Müziğin mücadele yaşamına hükmedebileceğini, bestesini yapmak istediği yaşam dünyasında, “Hewler” parçasına sığdıran Serhat, Serayê’nin başka bir çığlığıdır. Hewler ve Serayê, ikisi de savaş ve barış arasında sıkışan dünyada yaşayanların, geçmiş ve geleceklerinin söz ve müzik profilidirler. Yani bizim dünyamızın müziği. Bir eleştiri de, Kürt müziğinin son yirmi yılının önemli seslerinden biri, Xelîl Xemgîn’e ait. Bir şikayet notu... Xelîl Xemgîn’in bir sayfaya yakın notunu okuduğumda, bir tabloya ulaştım: Sanatçılar başka bir dünyada, yazarlar başka bir dünyada yaşıyorlar! Müzik yapanların nağmelerine ve sedalarına kulak kabartan kalem sahiplerinin yürekleri yokmuş gibi. Xemgîn’in notunu, yıllarca Sezen Aksu’nun parçaları eşliğinde kalem çalanların, Kürt müziğine mest olmamasının “bilinçli veya şuuraltı” dünyasını sorgulayan bir şikayet mektubu olarak tercüme ediyorum. Bu şikayeti yorumlayan kısa bir notu aktarmak istiyorum: “Kültür, öncelikli amaçtan -yani gereksinimlerin tamamen tatmin edilmesinden- başarılı feragat edildiği yerde, başlar” (Herbert Marcuse). Kısacası, gereksinimlerin tatmininin sınırsız olduğu yerde, kültür yoktur. Selimferat@aol.com |
Serayê’ye tepkiler
Türkçe Bayram
15:36
0 Yorumlar