"manmış kırık camlı pencereler, paslı teneke kutular ve kırık çini saksılarda çile dolduran tozlu eğreltiotları, midesini bulandıran sidikle karışık yemek kokusu. Bu ne yoksulluk, diye düşündü Esteban. İnsan gibi yaşayabilsinler diye yolladığı onca parayı ab lasının ne yaptığını merak etti. Ferula yüzünde hüzünlü bir 'hoş geldin' gülümsemesiyle onu karşılamaya çıktı. Çok değişmişti. Esteban'ın yıllar önce bı raktığı o göz dolduran kadın değildi artık. Zayıflamıştı; kemikli yüzünde burnu koskocaman duruyordu. Üzerinden bir hüzün ve şaşkınlık havası, bir lavanta çiçeği ve eski giysi kokusu saçılı yordu. Konuşmadan kucaklaştılar. · Esteban, "Annem nasıl?" diye sordu. Ferula, "Gel de gör, seni bekliyor," diye yanıtladı. İç içe odalardan geçtiler. Odaların hepsi birbirinin eşiydi, karanlık, küçük, duvarları mezar gibi, tavanları yüksek, pencere leri dar. Rengi atmış çiçekler ve aygın baygın hanım kızlarla kap lı olan duvar kağıtları, kömür sobalarının isinden kararmış, Üzer lerine geçen zamanın ve yoksulluğun rengi sinmişti. Ta uzaktan, bir radyo spikerinin Dr. Doss'un haplarını öven sesi duyuluyor du: boyları küçük ama kendileri kabıza, uykusuzluğa ve nefes kokmasına karşı etkin. Dona Ester Trueba'nın yatak odasının kapalı kapısı önünde duraladılar. • "İşte burada," dedi Ferula. Esteban kapıyı açtı. Gözlerinin karanlığa alışması birkaç sa niye sürdü. İlaç ve çürümüşlük kokusu şamar gibi indi yüzüne, tadımtırak bir ter, rutubet, havasızlık kokusu, bir de başka bir şey ki ilkin pek çıkartamamakla birlikte birden bir bulaşıcı hasta lık gibi yapıştı yakasına: çürüyen etlerin kokusu. Aralık duran pencereden bir iplik ışık sızmaktaydı; Esteban içinde babasının ölmüş olduğu, annesinin evlendiğinden bu yana her gece yattığı geniş karyolayı seçti. Siyah renkli tahtadan oyma bir karyolaydı, tepesindeki tentenin üstünde melek kabartmaları ve eskilikten biçilmiş birkaç parça kırmızı brokar. Annesi sırtındaki yastıklara yaslanmış, yarı oturur durumdaydı. Sımsıkı bir et kütlesiydi, koskocaman bir yağ ve paçavra piramidi ki minicik, dazlak bir kafada son buluyordu. Bu kafadan bakan gözler tadı, mavi, ma sum ve şaşılacak derecede canlıydı. Eklem romatizması bu kadını monolitik bir varlığa dönüştürmüştü. Dona Ester artık hiçbir eklemini" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar