Esteban yıkık harabe evi keşfe çıkıyor, Çevredeki insanlarla tanışıyor



"yüksek, duvarları şimdi küflenip parçalanmış olan odun ve kö­ mür sobalarının isiyle kapkara. On beş yıldır kullanılmamış ve besbelli bir o kadar zamandır da hiç ellenmemiş olan bakır tava ve tencereler hala çivilerinde asılı duruyordu. Yatak odalarında hala babasının yıllar önce satın aldığı o karyolalar, o kapakları boydan boya aynalı, koskocaman elbise dolapları. Gelgelelim dö­ şekler, içlerinde kimbilir kaç kuşak börtü böceğin yuvalanmış ol­ duğu birer çürümüş yığına dönüşmüştü. Tavan atkılarından gelip geçen farelerin hafif ayak sesleri duyuluyordu. Esteban yer döşe­ melerinin tahta mı yoksa taş mı olduğunu çıkartamadı, çünkü hepsinin üstü kir sıvalıydı. Bir gri toz tabakası eşyaların çizgileri­ ni silikleştirmişti. Salonda, akortsuz arp sesi veren o Alman piya­ nosu hala yerli yerindeydi, kırık ayağı, sarı tuşlarıyla. Raflarda hala birkaç okunamaz kitap duruyordu, sayfaları rutubetten buruşup yapışmış. Yerde rüzgarın dağıttığı eski dergi kalıntıları. Koltuklar, yayları ortada, oturakalmışlardı. Annesi­ nin, hastalık yüzünden elleri pençelere dönüşmezden önce otu­ rup örgü örmeyi pek sevdiği o yüksek arkalıklı koltuğun içinde bir sıçan yuvası vardı. Gezisi sona erdiği zaman Esteban durumunu daha açık anla­ mış bulunuyordu. Önündeki işin büyüklüğünü kavrıyordu: öyle ya, ev böylesine harap durumdaysa çiftliğin geri kalan yanlarının daha bakımlı olmasını umamazdı ya! Bir an içinden iki bavulunu arabaya yükleyip gerisin geriye dönmek geldi, ama Esteban bu tasarıyı anında karaladı ve şu karara vardı ki eğer Rosa'nın ölü­ münün acısıyla öfkesini hafifletebilecek bir şey varsa o da bu yı­ kık beldede geberesiye çalışmaktı. Paltosunu ç�kardı, derin bir soluk aldı, avluya çıktı. Arabacı hala onu beklemekteydi; biraz ötede de köy insanının utangaçlığıyla kümeleşmiş duran kiracı rençberler. Merakla birbirlerine bakıyorlardı. Trueba onlara doğru iki adım attı ve küçük kümenin belli belirsiz geriye doğru büzüldüğünü ayrımladı. Gözlerini bu kılıksız köylülerin üstün­ de dolaştırdı, sümüklü çocuklarla sönük gözlü ihtiyarlara, o umarsız kadınlara gülümsemek için kendini zorladıysa da dudak­ larını germekten ötesini beceremedi. "Erkekler nerde?" diye sordu. Kümedeki tek genç erkek öne çıktı. Esteban'la aynı yaşlarda olsa gerekti, ama daha yaşlı gösteriyordu." (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar