"ve İspanyol göçmenlerinin torunları olan bu toplumun gös teriş sevmeyen, biraz da asık suratlı dedelerinin töresince herhan gi bir İsraf belirtisi bir görmemişlik işareti sayılır, bir kibir ve çiğ lik günahı olarak kınanırdı. Clara beyaz Chantilly danteli ve ger çek kamelyalar içinde bir rüyaya benziyordu, dokuz yıllık sus kunluğundan sonra şimdi papağanlar gibi mutluydu, tente ve fe nerlerin altında nişanlısıyla dans ederken perde arkalarından ona ısrarla el eden ruhların uyarılarına kulak asmıyordu, çünkü bu şamata ve dağdağa arasında onları göremiyordu. Yüzük takma töreni sömürge çağlarından bu yana hiç değişmemişti. Gece saat onda uşaklardan biri ufak, billur bir çan çalarak çağrılıların ara sında dolaştı. Müzik durdu, konuklar ana sofada toplandılar. En önemli ayinlere özgü cüppesini giymiş olan ufak, masum bir pa paz kendi yazmış olduğu karmaşık vaazı okuyarak birtakım uy gulaması olanaksız erdemleri övüp göklere çıkardı. Clara onu dinlemiyordu, çünkü müziğin şamatası kesilip dans edenlerin fı rıldağı durunca perde artlarındaki ruhların fısıltılarına kulak ver meye başlamış ve saatlerdir Barrabas'ı görmemiş olduğunu algıla mıştı. Tüm duyularını yardıma çağırarak köpeğini arıyor, gelge lelim annesinin döşüne inen dirseği onu gene törenin ivedi gerçe ğine döndürüyordu. Papaz demecini bitirerek iki altın halkayı kutsadı. Esteban çarçabuk yüzüklerden birini nişanlısının parma ğına, öbürünü de kendi parmağına geçirdi. Tam o sırada bir dehşet çığlığı çağrılıları zangırdattı. Kalaba lık bir yana doğru yığılarak Barrabas'a yol açtı. Her zamankin den daha kapkara, daha ipiri, Barrabas sendeleyerek yaklaştı. Sır tında sapına kadar gömülmüş bir kasap bıçağı, kesilmiş bir dana gibi kan kaybından ölmek üzereydi; o uzun, tay bacakları titri yor, ağzından burnundan sicim gibi kan akıyordu; gözleri can acısıyla bulutlanmış, önce bir sonra öbür pençesini sürüyerek_ ya ralı bir dinozor gibi zikzak bir yol çiziyordu. Clara Fransız ipe ğiyle kaplı koltuğa çöktü. Koca köpek ona yaklaştı, o, iri, anıtsal hayvan başını onun kucağına yasladı ve kara sevdayla dolu gözle rini onun yüzüne doğru kaldırdı. Bakışları gitgide sönükleşip körleşirken kanı o beyaz Chantilly danteline, koltuğun Fransız ipeği kaplamasına, yerdeki Acem halısına, parkelere işliyordu. Barrabas gözlerini Clara'ya dikmiş, hiç acele etmeden ölmektey di. Clara onun kulaklarını okşayarak avuntu sözcükleri mırıldanıyordu." (Isabel Allende – Ruhlar Evi)
Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,
0 Yorumlar