Polisler Albayı işsiz ve tenha bir yere bırakır akşamı birda geçirmesini ve sabah okunca dedesinin yanına gitmesini isterler,



Tasalanmayın, senorita, " dedi fısıldayarak. "Size hiçbir şey olmayacak. Serbest bırakacağız, birkaç saatte evinize kavuşursunuz. Beni Misericordia Semtindeki bir mezbeleliğe bıraktılar. De­ min şeker vermiş olan adam aşağı İnmeme yardım etti. "Sokağa çıkma yasağına dikkat et," diye kulağıma fısıldadı. "Gün doğana kadar yerinden kıpırdama." Motor sesini duyunca beni çiğneyecekler ve adım gazetelere bir trafik kazasının kurbanı olarak geçecek sandım, ama taşıt ba­ na dokunmadan uzaklaştı gitti. Bir süre korku ve soğuktan elim ayağım tutulmuş durumda bekledim, ama sonunda gözümdeki bağı çıkarıp nereye bırakıldığıma bakmaya karar verdim, çevre­ me bakındım. Burası çöp dolu boş bir arsaydı, pislik yığınlarının arasında fareler koşuşuyordu. Gökyüzünde solgun bir ay vardı; onun ışığıyla uzakta sefil bir gecekondu mahallesinin dış çizgile­ rini seçtim: kartondan, kalaslardan, oluklu metalden yapılma ev­ ler. Muhafızın sözünü tutarak sabaha kadar orada kalmam gerek­ tiğini anlıyordum. Geceyi orada geçirecektim, ama birden gölge­ lerin arasına sinmiş durumda bir oğlan çocuğu belirdi. Bana el et­ ti. Yitirecek bir şeyim olmadığından, ayaklarım dolaşarak ona doğru yürüdüm. Yanına vardığımda küçük, kaygılı yüzünü gör­ düm. Çocuk omzuma bir battaniye verdi, elimi tuttu ve tek söz etmeden beni mahalleye doğru çekti. Çömelerek yürüyor, so­ kaktan ve yakılmış olan birkaç lambadan uzak duruyorduk. Bir­ kaç köpek havlamaya başladılarsa da ne oluyor diye bakan olma­ dı. Bir teldeki birkaç parça çamaşırın flamalar gibi asılı durduğu toprak bir avludan geçtik ve bütün ötekiler gibi yıkık dökük bir kulübeye girdik. İçerde tek bir ampul çevreye kasvetli bir ışık serpmekteydi. Gördüğüm bu en son kertedeki yoksulluk içime işledi: odada çamdan bir masa, kaba saba iki iskemle ve içinde bir sürü çocuğun uyuduğu bir yataktan başka eşya yoktu. Kısa boy­ lu, esmer bir kadın beni karşıladı. Bacakları damar damardı ve gözleri onu yaşlı göstermeyen bir kırışıklıklar ağına gömülmüş­ tü. Gülümsediği zaman kimi dişlerinin eksik olduğunu gördüm. Yanıma yaklaştı ve çekingen, çabuk bir hareketle omzumdaki battaniyeyi düzeltti. Korkmasa boynuma sarılacaktı. "Bir fincan çay vereyim sana," dedi. "Şekerim yok ama sıcak bir şey iyi gelir."" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar