Blance ve Kontun yeni evleri ve tuhaf davranışları olan Kızılderili hizmetçileri



bulunuyorlardı. Bu da Jean'ın çok işine yaradı ve eski bir malikaneyi kiralayabilmesini sağladı. Bu, büyük güherçile kralla­ rından birine aitti ve bütün endüstriyi batıran sentetik maddenin icadından önceki günlerden kalmaydı. Ev, çevredeki her şey gibi biraz küflü, biraz bakımsızdı, bir sürü onarım gerektiriyordu ama eski vakarıyla fin de siecle albenisi yerli yerindeydi. Kont bunu kendi kişisel zevkine göre biraz çürümüşlük kokan müp­ hem, lastikli bir zevkle döşedi, bu da çiftlik hayatıyla babasının klasik ağırbaşlılığına alışık olan Blanca'yı afallattı. Jean, içine çi­ çek yerine boyalı tavus tüyleri konulan kuşku çekici Çin vazola­ rı, kırmalı püsküllü damıska perdeler, saçaklı ponponlu yastık­ lar, her stilde mobilya, altın oda bölücüleri, kafesli paravanlar ve bir sürü usa sığmaz ayaklı lamba almıştı. Lamba fanuslarını tür­ ban ve burnu kalkık çarık giymiş yarı çıplak Habeşli Zencilerin insan boyu seramik heykelleri ellerinde tutuyorlardı. Perdeler hemen hemen her zaman çekili duruyor ve evi, amansız çöl gü­ neşini hizada tutan İncecik bir loşlukla dolduruyordu. Jean köşe­ lere şark işi buhurdanlıklar yerleştirmişti. Bunların içinde özel kokulu baharlar ve tütsü çubukları yakıyordu. Önceleri içi bu­ lanmakla birlikte Blanca bunlara çarçabuk alıştı. Jean hizmetçi olarak eve aldığı bir sürü Kızılderilinin yanısıra dev yapılı, şiş­ man bir kadın aşçı tutarak çok sevdiği baharatlı sosları yapmasını öğretti, Blanca'nın özel hizmeti için de körcahil, topal bir kız buldu. Hizmetçilerin hepsi operet kostümünü andırır gösterişli üniformalarla donandılarsa da Kont onlara ayakkabı giydireme­ di, çünkü yalınayak gezmeye alışıktılar ve huylarını değiştirmi­ yorlardı. Blanca evin içinde tedirgindi. Hizmetini böylesi gözle görülür bir isteksizlikle yapan ve arkasından sanki onunla alay eden bu donuk yüzlü Kızılderililere güvenemiyordu. Bu İnsanlar birer hayalet gibiydiler onun çevresinde, hemen her zaman aylak ve sıkıntılı, odadan odaya ses çıkarmadan kayarak dolanıyorlar­ dı. Blanca bir şey söylediğinde hiç karşılık vermiyorlardı, İspan­ yolca anlamazmış gibi. Kendi aralarında konuştukları zaman da fısıldaşıyor ya da dağ lehçelerinden birini kullanıyorlardı. Clara kocasına ne zaman hizmetçilerin arasında gördüğü tuhaflıkları anlatsa Jean bunların Kızılderili adeti olduğunu, Blanca'nın önemsememesi gerektiğini söylüyordu. Blanca bir gün Kızılderi­ lilerden birini ayağında bir çift burma topuklu, kadife bağcıklı," (Isabel Allende – Ruhlar Evi)


Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar