Blance'nin düğününde olanlar;Envai çeşit yiyecekler,kocaman bir pasta, Clara'nin sert tavrı,İkiz kardeşlerin katilimi



"durulmuş av kuşları, skandal yaratacak kadar boldu; egzotik li­ kör çağlayanları, şampanya sağanakları ve sonsuz sayı ve çeşitli­ likteki tatlılar da çabasıydı: hanımparmakları, milföyler, eklerler, bisküviler, kocaman cam fanuslar içinde meyve şekerlemeleri. Arjantin çilekleri, Brezilya'dan gelme hindistancevizleri, Şili pa­ payaları, Küba ananasları ve akılda tutması olanaksız daha nice lüks yiyecekler bahçenin bir ucundan öbürüne uzanan bir masa­ nın üstüne dizilmişti ve Napoli'de doğmuş olan bir İtalyan sanat­ çısının yarattığı üç katlı bir düğün pastasında son buluyordu. Je­ an de Satigny'nin dostu olan bu adam elindeki alçakgönüllü mal­ zemeyi -un, yumurta ve şekerbir Akropol maketine dönüştür­ müştü. Tepedeki yumurta köpüğünden bulutun üstünde iki mi­ tolojik sevgili, Venüs'le Adonis duruyorlardı. Tenlerinin gül ren­ gi, saçlarının sarılığı ve gözlerinin kobalt mavisi belirlenerek bo­ yanan badem ezmesinden yapılmışlardı. Yanlarında da onlar gibi yenilebilir olan tombul bir Eros duruyordu. Övünç dolu damat­ la tasalı gelinin tuttuğu gümüş bıçak Eros'u ikiye biçti. Blanca'nın istemeden evlendirilmesi fikrine baştan beri karşı çıkmış olan Clara eğleniye katılmadı. Dikiş odasına kapanarak yeni evlilerin geleceğine ilişkin karanlık kehanetler yürütmeye başladı ki bunların sonradan harfi harfine çıktığına bütün ilgililer tanıklık edeceklerdi. En sonunda kocası Clara'nın yanına gelerek sırtını değişsin de on dakika için bile olsa bahçeye çıkıp görüne­ rek söylentileri bastırsın diye ona yalvardı. Clara istemeye iste­ meye yaptı bunu. Kızına olan sevgisinden dişlerini taktı ve çağrı­ lılara gülümsemeyi başardı. Jaime düğünün sonuna yetişti çünkü tıp öğrencisi olarak ilk stajını yaptığı yoksullar kliniğinde geç vakte kadar çalışmıştı. Nico1.is kolunda güzel Amanda'yla geldi. Amanda yenilerde Sartre'ı bulgulamış ve Avrupalı varoluşçuların kasvetli görünümünü be­ nimseyerek tepeden tırnağa karalar giyinmişti. Yüzü solgun, Arap gözleri sürmeliydi, koygun saçları beline dökülmüştü ve her gittiği yerde heyecan yaratan bir bilezik, gerdanlık, küpe şıngırtısı içinde geziyordu. Nicolas'a gelince, o doktorlar gibi beyazlar içindeydi; boynunda da muskalar vardı. Babası onu karşıya çekti, kolundan tutup tuvalete itti ve tek söz söylemeden muskalarını bir bir çıkar­ maya girişti. "Odana git de adam gibi bir kravat tak! Sonra bahçeye dön, efendi gibi davranmaya çalış. Konuklara kafir dinleri yaymaya kalkıştığını" (Isabel Allende – Ruhlar Evi)

Türkçe,İsabel Allende,Ruhlar Evi, bayramcigerli.blogspot.com,
Roman ve Hikayeler,Bayram Cigerli,

Yorum Gönder

0 Yorumlar